Bir Büyüme Stratejisi Olarak Podcast

Bir Büyüme Stratejisi Olarak Podcast

Selamlar!

Podcastlerden aşina olanların kulaklarında sanırım bir çınlama olmuştur. Henüz dinleme fırsatın olmadıysa da artık dinleyince aşina olabilirsin.

Daha önceki "Podcast Nedir? Ne işe yarar?" ve "Podcast ve vodcastin farkı nedir?" isimli yazılarımda podcastin ne olduğundan, Vodcast’ten ve daha geniş kapsamlı videolu içeriklerden farkları nelerdir gibi konulara yeterince değindiğimi düşünüyorum ancak konu gereği bu yazıda da üstteki başlıklara yer yer göndermeler yapacağım. Bu yazıda esas olarak ise podcast ile kurumlar neler yapabilir, hangi amaçla ve nasıl kullanabilir gibi sorulara cevap vermek istiyorum. Bunu iyice anlamlandırabilmek için öncelikle podcastin ülkemizde ve global ölçekteki konumuyla ilgili bazı verileri inceleyerek başlayalım.

Yakın zamana kadar Türkiye podcast verileri oldukça eksikti. Ancak Ipsos ve Podbee Media tarafından yürütülen araştırmalar bazı sorularımıza ışık tuttu. Bu araştırma sonuçlarına göre 2021 yılının Nisan ayı itibariyle ülkemizde podcast nedir bilen ve sıklıkla dinliyorum diyen %53’ü 25 yaş altı olan 650.000 aktif dinleyici varken, podcast nedir biliyorum ve ara sıra dinliyorum diyen 1,950,000 kişi var. 4,500,000 milyon kişi ise ne olduğunu bildiğini ama dinlemediğini söylüyor. Dolayısıyla Türkiye için halen daha yolun başındayız. Bu bağlamda podcast nedir, ne işe yarar anlatımlarına devam etmeliyiz. Ancak gün geçtikçe artan hızlı bir ilerleme ritmimizde mevcut. Chartable’a göre dünya çapında en yüksek podcast dinlenme artışı gösteren ülke Türkiye. Bu verilere göre Türkiye’de podcast dinlenilen cihaz sayısında 5.2 katlık bir artış söz konusu ve bu artış oranıyla zirvede.

Dünyada ise yaklaşık 2 milyon aktif podcast ve yayınlanmış 48 milyon bölüm mevcut. Statista verilerine göreyse 2020 yılında 485 milyon aktif dinleyici var. Bu tarz araştırmalarda aktif dinleyicinin ayda en az bir bölüm ve üzeri dinlemesi olan kişilerden oluştuğunu da belirteyim. Öte yandan Grand View Research’e göre 2019’da global ölçekte ortalama 9.28 Milyar Dolar olan podcast pazarının 2027 yılına kadar yıllık olarak %27.5 oranında büyümesi bekleniyor.

Son olarak dikkat çekici bir bilgi daha paylaşıp ana konuya geçiş yapmak istiyorum. Spotify’ın paylaşımına göre 2020 yılının ilk gününe kıyasla dünya çapında Spotify bünyesindeki podcast dinlemelerinde tekil kullanıcı sayısı % 82 oranında artarken, Türkiye’de ise bu oran % 350’ye ulaştı.

null

Şimdi artık genel olarak pazarın önemli bilgilerine hakim olduğumuza göre podcastin kurumlar için bir büyüme stratejisi olarak kullanılmasını ele almaya başlayabiliriz.

Kim bu kurumlar?

Hedeflerinde dijitalleşmeye yer veren, bu konuda somut adımlar atan ve gelmekte olan diye konuştuğumuz ama aslında gelmiş olan yeni nesille arasında samimi bağlar kurmak isteyen büyük ölçekli kurumlar ve tabii ki teknoloji odaklı girişimler.

Peki neden?

Her şeyden önce şunu unutmamak gerekiyor, podcast dinleyicileri çoğunlukla yeni şeyler öğrenme arayışı olan bir kitleyi temsil ederler. Araştırmalara göre bu beklentiye sahip olan dinleyicilerinin oranı %74 civarlarında. Dolayısıyla onlara kendilerini gerçekten doyurabilecekleri içerikler sunarsanız, onlar da sizi kolay kolay bırakmaz ve süreç içerisinde aranızda samimi bağlar kurabilirsiniz. Çünkü podcast dinleyicilerinin bir diğer önemli tipik davranışını da samimiyete ve kendisini muhabbetin içerisinde gibi hissetmeye önem vermeleridir. Bu durum aslında kurumların çeşitli alanlarda ihtiyaç duyduğu, kendisini seven, güvenen insanlardan oluşan bir topluluk kazanma fırsatı sunar. Bir noktadan sonra o kişi için kimi zaman kafasını dağıtabileceği, kimi zaman bir şeyler öğrenebileceği, kimi zamanda yol arkadaşlığı yapabileceği değerli bir kaynak haline dönüşebilirsiniz.

Bunların yanı sıra podcast dinlemeyi seven kişilerin aynı zamanda dijital adaptasyonu yüksek bir kitle olduğunu gözlemliyoruz. Ki bu durum oldukça mantıklı bir sonuç, çünkü podcast yeni nesil medyanın önemli bir parçası ve bu yeni medyanın erken benimseyenleri olan bu kişiler dijital okur-yazarlık seviyeleri sayesinde pek çok alandaki gelişmelerden önceden haberdar olur ve denerler. Dolayısıyla kendisine dijitalleşme hedefi koymuş bir kurum veya zaten dijitalleşmenin tabiatına doğan bir teknoloji girişiminin bu kişileri ve onlara ulaşabileceği kanalları göz ardı etmemesi gerekmektedir.

Öte yandan her ne kadar We Are Social ve Statista gibi araştırma şirketleri tarafından yapılan çalışmalarda podcast severler arasına gün geçtikçe üst yaş gruplarının katıldığını görsek de halen daha büyük çoğunluğunun yaşının 16 – 34 yaş arasında oluşu ve ağırlıklı dinleyici artışının bu aralıkta olup 2021 yılında %50 üzerinde bir çoğunluğu oluşturması, yeni nesle ulaşma konusunda önemli bir kanal olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik bu sonuçların ABD için, yani podcastin doğup, büyüdüğü yerdeki sonuçlar olduğunu söylemem gerekir.

Yazının başında paylaştığım üzere, ülkemizde zaten bu oran %53 ve artmaya devam ediyor. 3 yıldan beri hem GirVak, SabancıDx, Aksigorta, KordSA gibi büyük ölçekli kurumların kanallarında hem de orijinal içeriklerimizde toplam sayısı 400’e yaklaşan bölümlerimizden yola çıkarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, podcast ülkemizde halen daha genç bir yaş kitlesinin aktif olduğu ve yeniliğini koruyan bir medya türü. Dinleme sayısı 20.000’e yaklaşan Podcast Boş İşler’deki yaş dağılımı. 18-34 yaş arası toplam dinleyicimizin % 80’ini oluşturuyor:

null

 

Tüm bunlara ek olarak podcast üretiminde sürekliliği sağlamak konusunda oldukça önemli avantajlar var. İçerik üretimin en büyük sorunlarından bir tanesi devamlılıktır. Bu durumu şu şekilde düşünebilirsiniz, yeni tanıştığınız arkadaşlarınız var, birkaç kere buluştunuz ama sonrasında buluşma frekansınız azaldı, hatta bir süre sonra tamamen kesildi, ardından bir gün tekrar aramaya karar verdiniz, tepkileri ne olurdu? İşte tüm içerik üretim metotlarında bu şekilde benzer bir durum söz konusu ve podcast bu konu da önemli fırsatlar sunuyor. Bu duruma daha önceki yazılarımda çok daha ayrıntılı şekilde değindim ama kısaca özetlemek gerekirse video çekimi pek çok açıdan oldukça zorlu ve stresli bir süreç. Yazı tarafındaysa ister istemez bazı duygu geçişleri eksik kalabiliyor. Podcast ise bu konuda oldukça optimum durumda, çünkü hem anlatmak istediklerimiz duygularımıza uygun olarak aktarabiliyoruz, hem de çekim konusunda bir prodüksiyona veya pahalı cihazlara bağımlı kalmadan sadece bir kulaklık ve bilgisayarla kayıt alabiliyoruz, sonrasında da yayınlamadan önce post-edit çalışmalarıyla dinlemeye uygun bir ses kalitesine ulaşabiliyoruz.

Bu avantajlar yalnızca içerik üreticileri için değil aynı zamanda dinleyiciler için de geçerli. En basit örneğini vermek gerekirse Spotify ve Apple Podcast gibi önde gelen sesli içerik mecralarını ekranı kilitleyip dinleyebiliyorsunuz. Günden güne iyileşen bant genişliği, akıllı telefonların bağlantı gücü, sesli içerik odaklı uygulamaların ve Spotify gibi teknoloji devlerinin 100 milyonlarca dolarlık yatırımlarıyla insanların podcastlere olan aşinalığı ve dinleme oranları artış gösteriyor.

Podcastin sonlara sakladığım çok önemli bir etkisi daha var. Sona bırakma sebebim ise aslında yukarıda bulunan pek çok madde ile doğrudan ilişkili olması. Müşterilerin ürünleri satın alma kararları ve marka hakkındaki düşüncelerinde oldukça önemli bir etkiye sahip. Bu konuda hem üretici hem de dinleyici tarafında ülkemizdeki farkındalık yeni yeni oluşuyor. Nede olsa güven kolay inşa edilmiyor. Ancak globalde, durum çok farklı. Dinleyicilerin % 81’i podcast reklamlarını, radyo, televizyon, billboard hatta sosyal medyadaki dijital reklamlardan çok daha dikkate değer bulduğunu belirtiyor.

Podcast.png

 

Durumu özetlemek gerekirse, podcast hem içerik üreticilerine hem de dinleyicilerine sunduğu kolaylıklar, gün geçtikçe büyüyen ve gelişen yapısı sayesinde sahip olduğu fırsatlar, kendi doğası gereği sunduğu hedefli dinleyici kitlesi, global ölçekte dağıtım kolaylığı, samimiyet ve güven unsurlarının öne çıkması, ağırlıklı olarak temas ettiği kitlenin yaş dağılımı, yüksek dijital okuryazarlık seviyesine ve öğrenme odaklı kişiler tarafından tercih edilmesi, Amerika, İngiltere, Avustralya gibi ülkelerde önemli ölçüde kabul görmesine rağmen Türkiye, bazı Avrupa ülkeleri, Rusya gibi ülkeler başta olmak üzere tüm dünya da gelişmek ve yayılmak için çokça fırsat barındırıyor olması, tam da yazının en başında tanımladığım kurumların büyüme stratejilerinde podcastin önemli bir kaldıraç etkisi görmesini sağlıyor.

Bu noktada önemli bir sorum var: İçerisinde binlerce fenomeni ve hesaplarını bulunduran, oldukça oturmuş bir yapı olan YouTube’da bir kanal açmaya ve hikayeni anlamaya bugün mü başlamak istersiniz, yoksa insanların ne olduğunu anlamaya çalıştığı yıllarda çoktan girmiş olup, o yapıyla beraber büyümeyi ve bu köşe bizim demeyi mi tercih edersiniz?

Bu cevaba göre büyüme stratejiniz içerisinde podcaste yer verip, vermeyeceğinize karar verebilirsiniz.

Görüşmek üzere.

Çüz, çav, bye!

Eğer bu tarz konular hakkında daha fazla ilham veren içeriğe ulaşmak istersen Gooinn İnovasyon Bültenine abone olabilirsin. 🚀

Ek olarak bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilir veya info@gooinn.co mailinden bizlere her zaman ulaşabilirsiniz.